Eserin Adı | Sinek Kralınının oğlu (Tepegöz ve Sinek kralın oğlu dizisinden) |
Tekniği | Kağıt üzerine guaj |
Boyutları | 48x 65cm |
Yılı | 1968 |
Özdemir Altan ( Konya, 1931 – )
Yetenek sınavıyla yeni adı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi olan dönemin İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi resim bölümünden Zeki Faik İzer’in öğrencisi olarak 1956 yılında mezun oldu. Mezun olduğu okula 1962 yılında asistan olarak girdi. Doktora’aya eşdeğer “Sanatta Yeterlik”, Yardoç, Doçent ve profesörlük unvanlarının tümünü aynı kurumdan aldı. Emekli olana kadar akademide sürdürdüğü öğretim üyeliği süresince yüzlerce sanatçı adayı yetiştirdi. 1963 – 1965 yılları arasındaki Paris bienalleri başta olmak üzere kişisel ve karma sergilere katılarak sanatsal anlamda birçok hareketin öncülüğünü yaptı. Çağdaş, avangard düşünce ve Pop- Art’ı Türkiye’ye ilk getiren sanatçı olmakla kalmadı, çok sayıda sanatçıyı etkiledi. Günümüz sergi düzenlemelerinde sıkça duyduğumuz Küratörlük eylemini Hüseyin Avni Lifij sergisi ile gerçekleştirdi. 1968 yılında başlayan ve TRT İstanbul Radyoevi’nde örnekleri bulunan 24 m² iki adet duvar halısı yaptı.
1988 ile 1992 yılları arasında sanatsal espasın birbirinden farklı mantık, köken, kavram ve yapıların sentezi ile oluştuğunu uç noktada kanıtlamak amacıyla “Raslantısal Buluşma” yöntemini geliştirdi. Her sanatçının sanatsal yaşamı süresince belli dönemleri olduğu gibi Özdemir Altan’ın da bu dönemlerini Akademiden mezuniyeti ile başlayıp; günümüze uzanan:
Romantik Dönem 1957’den itibaren sekiz yıl,
Krallar ve Kraliçeler 1965’ten itibaren bir yıl,
Tepegöz ve Sinek Kralı’nın Oğlu 1960’ten itibaren dört yıl,
12 Mart Sonrası1971’den itibaren iki yıl,
Gerçekçi Dönem 1972’den itibaren dokuz yıl,
Ara dönem 1981’den itibaren üç yıl,
Kolaj ve Üç Boyutlular 1984’ten itibaren dört yıl ve 1989 yılından bu yana devam eden “Soyağaçları” dönemleri olarak sıralanır.
Yaptığı eserlerinde değişik doku, strüktür eleman, malzeme, sanat görüşü, ışık vb. aykırılığın, tasadüfi olarak bir araya gelmesiyle oluşan sanat anlayışını benimsemekte olup;
“Benim resimlerim bu aykırılıkla dünyayı yakalıyor” diyen Profesör Özdemir Altan,
11 Kasım 2005 tarihinde kendi evinde ders BELGELİĞİ katılımcılarına verdiği röportajda; sanata ve sanatçıya dair: 1994 yılında yeni bir döneme girdim. Der ve şöyle devam eder; Çok kez bir başyapıt karşısında onun sanatçısı tarafından yapılmış değil, dünyada zaten var olduğu duygusuna kapılırım. Çünkü bazı üst düzeydeki başyapıtlar bir kişi tarafından ne kadar yetenekli olursa olsun yapılamayacak kadar tanrısaldır. Sanata zorla anlam yüklenemez, onun kendi anlamını kendinin bulmasına izin verilmelidir. Yani doğal olmalıyız. Yaptığımız gördüğümüz değil, hissettiğimiz özgür duygularımız oysa Türkiye’de para, sanata egemen oldu. Ne kadar samimi olursak o kadar iyi sanat yaparız. Resim ya iyidir ya da değildir ve bu gelecekte belli olacak. Dolayısıyla, eğer içten davranıyorsak ürettiklerimiz hissettiklerimizdir. Halen İstanbul’da sanat yaşamını devam ettiren Altan Yeditepe Üniversitesi’nde de öğretim üyeliği görevini sürdürmektedir.